29 Mart 2016 Salı

Meşhur Kumluca Portakalı Portakalbende.com ile Kapınızda


Meşhur Kumluca Portakalı Portakalbende ile Kapınızda

 Merhaba, Bu hafta sizlere etkinliğimizde sponsor olan firmalardan Portakalbende ile yaptığımız söyleşiyi paylaşmak istiyoruz. Ancak öncesinde size biraz bilgi verelim istedik. Portakal bende, Antalya’nın meşhur Kumluca portakallarını dalından koparıp ayağınıza getiren online bir satış sitesi. Sadece portakal yok ürün gruplarında. Köy reçelleri, nar ekşisi , narenciye ürünler, portakal, mandalina, nar ve kamkat tapteze sizlere ulaşıyor. Havale, kredi kartı yada kapıda ödeme seçenekleri ile alışveriş yapabiliyorsunuz. Birde otomatik portakal diye bir sistemleri var. Bu sistemle siparişinizi bir kere veriyorsunuz ve seçtiğiniz günde, her hafta ürünler size kargolanıyor. 




İlk seferinde sipariş verdiğiniz gün 24 saat içinde özel ambalajlanarak size gönderiliyor. Bu sistemle zaman kazanmanın dışında ürünlerin fiyatı değişse de sizin sipariş verdiğiniz fiyat değişmiyor. Ayrıca kargo ücretinden de muaf oluyorsunuz. Kurucularından Tolga bey ile yaptığımız söyleşide aklımıza takılan sorulara cevap bulduk. Tolga bey, Portakal bende fikri nasıl oluştu acaba? Portakalbende sitesi, 3 üniversite arkadaşının ortak girişimi ile ortaya çıkan bir projeydi. Uysal Silahcı; bahçelerimizin sahibi, yaklaşık 100 yıldır bu topraklarda ailecek yetiştiricilik yapıyor. Kumluca’dan bize hep narenciye gönderirdi sağolsun, Bayılarak yerdik. Önce yurtdışına ihracat yapmak için yola çıksak da, daha sonra internet pazarının gün geçtikçe popüler hale gelmesi ve Türkiye’nin bu konuda çok hızlı gitmesi bizi farklı bir yöne itti. Bir startup olarak yola çıktık. Bir e-ticaret sitesi kurduk. Fikir olarak 1.5 seneyi bulsak da, nisan ayında birinci yılımız kutlayacağız. İnsanlara doğal, dalından, mevsiminde ve yöresinden ürünler yedirmek istedik. Şu ana kadar tek bir geri dönen paketimiz ya da beğenilmeyen mamülümüz olmadı çok şükür. Kurucuları kim ve önceden ne iş yaparlardı? Biz dediğim gibi Bilgi Üniversitesi mezunu 3 arkadaş yola çıktık. Benim yurtiçinde inşaat ve teksitil alanlarında çalışmalarım oldu. 

YENİ KELEBEK: TELEVİZYON GİBİ AMA ÖTESİ

Kim demiş her kelebek kısa ömürlüdür diye. Evet, türünün tek örneği olsa da bir Kelebek var ki 44 yıldır uçuyor. Her daim genç kalmayı başaran bu Kelebek 2016’da daha da yükseklere kanat çırpıyor.
Kelebek benim için Hürriyet’in yanında aldığım ek bir gazeteden öte, okurken eğlenip kafa dağıttığım, bir yandan da pek çok şey öğrendiğim başlı başına bir magazin/yaşam/kültür sanat gazetesi oldu hep. Hatta itiraf edeyim, Hürriyet’i Kelebek için satın aldım çoğu kez. İçten içe de bağımsız bir gazete olmasını istedim, bu fikir bana gayet mantıklı geldi. Çünkü bir çırpıda okunup bitiyordu. Azdı sayfa sayısı.
Yıllar içinde Kelebek Hürriyet’ten ayrı, tek başına satılan bir gazete olmadı belki ama 2016 yılıyla birlikte geçirdiği evrimi görünce kendisinin zaten özünde bağımsızlığını çoktan kazanmış bir gazete olduğunu tam anlamıyla fark ettim. Henüz fark etmeyenler de bir Hürriyet aldığında durumu anlayacaklar. Ama yok, ben dayanamayıp “spoiler” vereceğim sanırım. :-)
Bir kere hafta içi her gün Kelebek artık 2 gazete oldu! Evet, bir solukta okuduğumuz Kelebek’in artık bir de 8 sayfalık “Kelebek 2” isimli bir eki var. Yani hafta sonunu iple çektiğimiz, işe güce boğulduğumuz Pazartesi’den Cuma’ya artık bir değil, iki can simidimiz var. Alanında her daim öncü olan ve rakip gazetelerce sıklıkla taklit edilen Kelebek, bir gazete eki olarak kendi ekine sahip olması bakımından da bir ilke imza atmış oldu.
Tam 16 sayfalık bir gazete haline gelen Kelebek’in artan sayfa sayısıyla birlikte içeriği de dolup taşıyor. Yani hem nicelik hem nitelik olarak zenginleşme var Hürriyet Kelebek’te. Benim dikkatimi çeken ilk bomba her Pazartesi yayınlanan Magazin Konseyi köşesi oldu. Köşe demek ne kadar doğru bilmiyorum, çünkü iki tam sayfayı kaplayan farklı konseptte bir yazarlar buluşması bu. Her biri ayrı ayrı okunası, enteresan kalemlere sahip Cengiz Semercioğlu, Onur Baştürk, Melike Karakartal ve Ömür Gedik bir araya gelip Magazin Konseyini oluşturuyor ve haftanın ilgi çeken konularını tartışıyorlar. Her bir yazarın kendi fikrini söylemesiyle aynı konuda farklı düşünceleri okumuş oluyoruz. Sanki televizyonda bir magazin tartışma programı izliyormuşuz gibi ama daha da keyifli. Upuzun ama bir çırpıda okunan bu köşeyi her Pazartesi merakla takip ediyorum, Pazartesi sendromu diye bir şey kalmıyor. Tavsiye ederim.
Magazin Konseyi’nden sonra dikkatimi çeken ikinci bomba da Okey'e 4. Aranıyor. İki haftada bir yayınlanan bu köşede bu kez 3 ilgi çekici isim var: İzzet Çapa, Gonca Vuslateri ve Kenan Erçetingöz. Bu 3 isim her defasında farklı bir ünlüyü aralarına alıp onu köşeye sıkıştırıyorlar. Yine tıpkı bir televizyon programı izliyormuş hissine kapılıp telefonla canlı yayına bağlanarak sohbete katılasınız geliyor.
Gülben Ergen hayranlarına da müjde! Yeni Kelebek’te Gülben de program yapıyor! Pardon yazıyor. Kendisi son yıllarda özellikle kadın ve çocuk merkezli sosyal sorumluluk projelerini başarıyla idare eden bir isim malum. Çocuklar Gülsün Diye adıyla kurduğu derneği bilirsiniz. 81 ilde 81 anaokulu hedefi var ve hatta geçtiğimiz yıl bu hedefin 31’incisini Uşak’ta gerçekleştirdi. Gülben Ergen her Çarşamba Hürriyet Kelebek’te “Kalbimi Koydum” köşesinde ülkemizde olup biten sorunlu meseleleri ele alıyor.
Hayata dair keyfe keder yazılarını sevdiğim Onur Baştürk ve İzzet Çapa yukarıda bahsettiğim ve dâhil oldukları yeni köşelerin dışında bireysel köşe yazılarına da devam ediyor tabii. Hürriyet Kelebek’in son sayfası zaten bu iki isim sayesinde her daim favori.
Yeni Kelebek televizyon gibi, ama ötesi! Niye ötesi? Çünkü gazetenin o vazgeçemediğimiz kokusu, sayfaları usul usul çevirmenin verdiği haz hala yerli yerinde. Ben zaten televizyonu gazeteden üstün gören, televizyon düşkünü biri olmadım hiçbir zaman ama pek okuma alışkanlığı olmayan her yaştan televizyon kuşlarına da iyi gelecek bu Kelebek. Okumanın eşsiz tadına Kelebek’le varacaklar.
Kaynak: http://www.popkedi.com/


Bir boomads advertorial içeriğidir.