12 Haziran 2012 Salı
Bir Yumak Mutluluk
Debbie Macomber; Küçük Mucizeler Dükkanı isimli kitabında harikalar yapmıştı,burada yazmıştım:) İkinci kitabınıda merakla bekliyordum.Yine beni şaşırtmadı harika ve bir solukta okuyabileceğimiz,mutluluk ve umut dolu bir kitapla karşımızda..Yine dört kadın var kitapta,birbirlerinden farklı görünselerde,hayat yine onları karşılaştırıyor.Küçük Mucizeler Dükkanı'ndaki dört karakterimizde bu kitapta varlar.Lydıa; dükkanında,kanserle değil bu sefer sevgilisiyle uğraşmaktadır.Elise; emekliliğinin tadını çıkarması gerekirken,aldığı evin, daha doğrusu alamadığı evin ve onun borçları ile uğraşmaktadır.Bethanne; kocası tarafından aldatılmış ve ondan boşanmış,iki çocuğu ile hayat mücadelesi vermeye çalışmaktadır.Courtney; annesini küçük yaşta kaybedip,kilolarıyla başı dertte olan ve annesinide çok özleyen bir genç kızdır.Hayat bu dört birbirinden farklı hayat süren kadını,çorap örme kursunda karşılaştırabilir mi?Birbirlerini tanımadıkları halde,sonradan hayatları içiçe geçen dört kadın ve önceki kitaptaki diğer karakterlerde karşılaşırlarsa neler olur merak ediyorsanız kesinlikle okumalısınız.Umut bir hayatı kurtarır,ümit etmek yaşama nedenidir.Bazen ağladım,bazen umutlandım ama en çokta yine sonunu sevdim,dört kadında yine benden parçalar buldum:)Sihirli Değnek gerçektende var mı acaba?:)
'Doğduğumuz andan itibaren hepimize birer yumak iplik veriliyor;bundan mutluluğun desenlerini örmek ise bizim elimizde....' kitabın kapağından bir söz:)
Bahçemde Yeşeren Umutlar'ı serinin 3. kitabını alıp okuduğum zaman burada görüşmek üzere:)
Biricit; Debbie Macomber'le tanışmak istiyor:)
11 Haziran 2012 Pazartesi
Leydi Kozmetik Deneyimim :)
Leydi Kozmetik bana hoş bi sürpriz yapmış,bu güzellikleri geçen hafta göndermişler.Ojeler beni benden aldı:) Pembe olana bayıldım:)Woo 619 no:) Bütün ojeleri denedim,hepsi kolay sürülüyor,topaklanma derdi yok ve çabucak kuruyor.Genelde bi ojeyi sürersiniz,bazen bir günde bile bi bakmışsınız oje kaybolmaya başlar,kenarlarından çıkmaya başlar.Leydi Kozmetiğin ojelerinde ise böyle birşey yok,gerçekten uzun süre tırnaklarımda durdu,sürekli pc kullanan birisi olarak tek geçeceğim ojelerden.
Yeni ürünleri Chıssa Lip Gloss Glam Shine ise hem doğal hemde ıslak bi görünüm verdi dudaklarıma:) Göz farlarının rengi ise bayılacağım türden:) Leydi Terracota Eye Shadow ve Chıssa Terracota Eye Shadow göz farlarının hem rengi harika,hemde kullanımı çok pratik.:) Leydi Kozmetiğin kataloğu ile yaptığım fotoğraf çekimim ise şöyle:))
Woo 619 beni benden alan oje:)
Clarıty 25 harika:) (simli)
Chıssa Lıp Gloss Glam Shine (106 no)yeni ürünleri ise harika,tasarımıda çok güzel,ıslak görüntüsü ise çekici bi görünüm sağlıyor ama doğal duruyor:)
Chıssa 5 numara Mavi renkli olan ise yazlık ve tatil rengim:)
Biricit, Leydi Kozmetiğin ojelerine bayıldı,bayıldı,bayıldı:)
Etiketler:
biricitinyeri,
chıssa,
cilt bakımı blogu,
clarıty,
dudak parlatıcı,
göz farı,
güzellik blogu,
kozmetik blogu,
kozmetik makyaj,
leydi kozmetik,
leydi.,
makyaj blogu,
oje,
woo,
yasemin kokulu bir hayat
10 Haziran 2012 Pazar
Lanetli Kız
Orjinal Adı: Dictado(Childish Games)
IMDB Puanı: 5.9/10
Yapım: 2011 - İspanya,
Tür: Gerilim, Korku, Psikolojik,
Süre: 95 dakika
Yönetmen: Antonio Chavarrías,
Oyuncular: Juan Diego Botto, Pedro Muiño, Marc Rodríguez, Mágica Pérez, Bárbara Lennie, Adrián Bermúdez
Senaryo:Antonio Chavarrías, Sergi Belbel,
Yapımcı: Antonio Chavarrías
Daniel ve Laura evliler fakat çocukları yok ama mutlu bir evlilikleri var.Daniel'in çocukluk arkadaşı Mario bir gün onları ziyaret eder ve onlardan yardım ister.Derken Mario'nun kızına ebeveyn olan Daniel ve Laura'yı tatsız olaylar beklemektedir,Daniel ve Mario'nun geçmişindeki sırları neydi?diyerek gizemli bi hava yapmaya çalışayım eğer filmi görmek isteyenler olursa diye.
Fakat ben hiç beğenmedim gerilim diye bişey zerre kadar bile yok.Korku öğelerini kullanmaya çalışmışlar birazcık ama çok eksik ve yetersiz,sıfır gerilim diyeyim.15 yaş üzerinin izleyebileceği filmin biletini alırken çok korkunç diye düşündüm,ondan böyle bi şart dedim ama bunun nedeni sadece küçük bi kızın başından geçen şiddet dolu olaylar olduğunu sonradan anladım.
Gram korkmadım,hatta korkmak değil,kızın adı Julia,ispanyolcada sürekli 'uuulyaa' gibi bi şekilde söylenilmesi var onun geyiğini yaptık arkadaşlarımla..
İspanyolca olan filmi İtalyanca diye izledik o da ayrı bir konudur.Fakat googledan görsel ve film-oyuncu detayı aramamda filmin İspanyol yapımı olduğunu gördüm.
Filmle ilgili başka bi dipnotum ise İspanyollar sıcak insanlar,kadınlar olarak biz mesela ahbaplarıylamızla karşılaşınca nasıl mucuk mucuk öpüşüyosak onlardada öyle bi hava var.Pardon film yorumuma gelirsem,5 üzerinden 2 veriyorum,çok vasat buldum.Ruhlar Oteli ve Pirhanalar 3D gelecekmiş onlar daha çok izlenilesi geldi bana..
Bir kii fredyy geldi şeklindede bi şey yapmaya çalışmışlar:
Benim adım nokta.
Her zaman yerim var cümle sonunda.
2.(ikinci) sırada ve kısaltmalarda,
Sakın beni unutma..
Unutursan küserim,mektubumu keserim diyen Biricit artık güzel korku filmleri bekliyor..
resim alıntıdır.
8 Haziran 2012 Cuma
İçimdeki Ses (mim)
İçimdeki sesleri yazmaya geldim zaten blog açarken bunu düşünmüştüm:) Hatta yazılarımda en altta yazan cümlelerde benim iç sesimin dış ses olmuş hali.
Yazmak terapi derken bunu kastediyorum belkide.İç seslerimle anlaşıyoruz aslında.Her ne kadar kalabalık bir müzik korosunu andırsalarda,sesler karısmıyor nedense.Net yani.Dinliyorum iç sesimi belki çok yanıldım,belkide çok doğru kararlar verdim hayatım boyunca.
Yaşamadan bilinmez.Yaşadıklarımı yazdım hep çoğunlukla yanlış yaptığım şeyleri çok çok özelime girmedim,iş hayatıma çok girmedim.Çünkü ben kendi adım-soyadımla açtım bu blogu.
Belkide üstü kapalı yazardım anlayan anlar hesabı.Ama iç sesim dedi 'yazma biricit' yazmadım.Ama iç sesim dediki 'yazmalısın biricit' onlarıda yazdım zaten.
İç sesler bizi yöneltir bazı şeylere belki doğru belkide yanlış,belki mutlu oluruz sonunda belkide mutsuz.Suç şimdi iç seste mi?Yoksa sende mi?
İç sesim en çok kapıda yakalıyor beni 'birşeyini unuttun mu çantana bak'diyor,bakıyorum,kapıdan cıkıyorum..Yolda yine aklım çantamda yine bakıyorum..Takıntılarımı yazdığım yazımdada yazmıştım.
Metroya binemiyorum,asansöre binemiyorum,ne zaman iç sesim 'binme o asansöre kalacaksın katların arasında'dediyse,bende o asansöre bindiysem o asansörde kaldım..
Birisinden hoşlandıysam kadın yada erkek,hep hoşlanmışımdır sevmişimdir,taaki iç yüzünü görene dek bana bir yanlışını görene dek.Fakat her zamanda konuşmaya çalışmışımdır,onlarla ırtıbatımı bitirmeden önce..
Bir insandan hoşlanmadıysam ise ağzıyla kuş tutsada,o iç ses derki 'uzak dur biricit bu insandan..' ve ben onu dinlerim.Belki doğru belkide yanlış belki önyargı aslında önyargılıda değilimdir.
Birkaç ay önce bı arkadasımla sınemaya gıdıcez, avm nın onunde gelmesını beklıyorum,yenı gelmısım tam o anda genc bı cocuk merhaba dedı bende 'anamm ne guzelımde benı beğendı sanırım asık oldu' sanıorum.Rıca etsem sattığım coraplardan alır mısın dedı.Ama cocuğun yuzu nur yuzlu,çok farklı,bakımlı boyle.Ben unıversıtede oğrencıyım falan dıyınce tabıı bende şalter attı iç sesim(vicdan belki iç sestir) 'hemen almalısın,biricit öğrencilik yıllarını hatırlıyor musun hemen al hemen' dedi ve hemen aldım işime yaramayacak ama o genç adamı sevindirecek çorapları..Ama cocuk bana Allah razı olsun sana dua edıcem senın ıcın ıstedığın sey ıcın dedı.Benım gozlerım nasıl doldu ağlıcam resmen.Sonrasında da belkı benı yıne goreceksın goruncede konusuruz tekrar selam ver bana dedı.Ben bı şok oldum.Avm nın onune gıderken arkama bı bakıyım cocuğun tıpıne dedım,arkamı dondum cocuk yok ucmus yerle bır olmus yok yani uzağa gıdemez nerde dıorum yok.Ve İç Sesim çok merak ediyor diyorki: Ne zaman karşılaşacağız ve ne olacak?
Biricit derki;her zaman iç sesinizin sesini dinleyin,vicdanınız ne diyosa onu yapın:)kalbinin sesini dinle asla pişman olmazsın:)
resim alıntıdır.
6 Haziran 2012 Çarşamba
Cafe Mystic İle Röportaj Yaptım! :)
O Bir Faydalı Blog Yazarı,O Bir Mühendis Olacak,O Bir Moderatörlerin Efendisi,O Okuyucu Listelerinde Blogstar Birincisi Cafe Mystic bu haftaki Yaz Köşesi Röportajlarımın konuğu ve işte keyifli röportajımız:)
Röportaj teklifimi kabul ettiğin için öncelikle teşekkür ederim beni kırmadın. “Cafe Mystic” ne zaman blog dünyasına adım attı, “Cafe Mystic” ne demek, nereden bu isim aklına geldi?
Rica ederim Biricit, ben teşekkür ederim. 2 yıl önce bir blog açmıştım, o zamanlar farkında değildim ama şimdi anlıyorum ki tarzı; her gün “regl sancısı”ndan bahseden blogcuların tarzıyla aynımış. 2 post atmış sonra silmiştim; “Bu olmadı yeaa diyerek.” Kimliğim gizli olsun istemiyordum fakat diğer yandan da kendimi çok açık edemiyordum. Erteledim blog yazmayı.
7 aralık 2011’de ilk postumu yazdım bloguma. Burda, daha öncekinden farklı olarak, özel bir günlük tarzında değil; subjektif bakışla desteklenen, faydalı bilgiler verilen bir blog tarzı oluşturmaya çalıştım. Zaman içinde de tam olarak istediğim şey ortaya çıktı sanırım.
“Mystic” kelimesini inanılmaz seviyorum; söylenişini, düşündürdüklerini. Neden “Cafe Mystic” olduğunu blogumun ilk yazısında şöyle açıklamıştım;
"Cafe Mystic" mevzusuna da sürtünüp geçmeden edemem; burayı: liselilerin gelip rahatça yiyişebildikleri, sevgililerin rahatça kavga edebildikleri, entel arkadaşların son okuduğu kitaplardan bahsederken hafif müzik dinleyebildikleri ve kapıdan hızlıca giren yavşak bir adamın, “herzamankinden!" diyebildiği bir kafe olarak düşündüm, yani bir kafede olan herşey aslında burda yazılanlarda da olacak. Evet, yeterince sürtündüm, burda inebilirim sanırım.”
Blogunu uzun zamandır takipteyim, yazıların uzun bir araştırma ve düşünme sürecinin sonunda yazılmış. Yazılarını neye göre yazıyorsun, araştırmalarını nasıl yapıyorsun?
İlgi alanım dışında yazmamaya çalışıyorum. Böyle oluncada yazacağım şey hakkında zaten bilgim oldugundan zorlanmıyorum genel olarak; ama, çok daha fazlasını gerektiren bazı konular oldu. “Vay beee, meğer ne az şey biliyomuşum hakkında” diyosun yazmaya başlayınca. Böyle oluncada evet, araştırmalar başlıyor. Konuya göre değişiyor bunun çerçeveside. Mesela son postlarımdan birinde 2 gün boyunca sürekli çeviri yapmak zorunda kalmıştım, ancak başlayabildim.
“Blog benim isyanımdı!” diyerek ilk yazını yazmışsın, peki isyanlarını blogunda bastırabildiğine inanıyor musun? Kendini blog dünyasında nerede görüyorsun? Sence faydalı bir blogun var mı? Kendi görüşüm ben beğeniyorum yazdıklarını bazen küfürler havada uçsada yazdığın kalıplara uyuyor tabii fazlada abartmanı istemem :)
“Blog Benim İsyanımdı!” başlığı, Sibel Kekili’nin gündem yaratan cümlesi; “Porno benim isyanımdı!” cümlesinden devşirme. Aslında sonrada pişman oldum bu başlığı attığım için, çünkü cümle çeşitli şekillerde, tıpkı benim yaptığım uyarlamalar gibi karşıma çıktı. İçime sinmedi sonradan ama ilk yazı oldugundan özeldi, değiştirmedim. O yazının içeriğinide şimdi okuduğumda kendime inanamıyorum aslında, çok çok çok iddialı ve komik bi giriş. Ama değiştirmiyorum bilerek, özel çünkü.
Aslında isyan etmiyorum ve rahatlamak için blog yazmıyorum ama her paylaşım yaptığımda onlara birilerinin bir şekilde ulaşması ve faydalanması inanılmaz hoşuma gidiyor. Zaten bu nedenle, mümkün olduğunca kendimden yola çıkarak, “uzmanlık” yazıları yazmaya çalışıyorum. “Meraklı” ziyaretçiye yönelik bir içerik oluşturmaya çalışıyorum. Kısacası evet, blogumun faydalı olduğuna inanıyorum.
Cafe Mystic’i arkadaşlarımda okuyor, hatta belki ailemde; o nedenle orada hiç olmamış birinin taklidini yapmak istemem. Samimiyet bence burda başlıyor. Ailemle, arkdaşlarımla nasıl konuşuyorsam; orda da okuyucuyla aynı şekilde konuşuyorum, böyle oluncada; küfürler veya kendi uydurduğum bazı ifadeler oluyor.
Konuk yazarlık nedir sence? Blogunda herkes konuk yazar olabilir mi? Sen mi seçiyorsun yoksa onlar mı teklif etmeliler?
Bloglarda konuk yazarlığı çok önemsiyorum; bu sayede misafir blogcular başka kitlelere ulaşma imkanı elde ederken, trafiklerinede katkı sağlıyorlar. Salt subjektif hikayeleri olmayan, Cafe Mystic’e ve dolayısıyla kendi bloguna katkı sağlayabilecek, faydalı içerik oluşturmayı bilen blogculara ben teklif ediyorum direkt olarak. Bunlardan biriside sensin biliyosun, çok yakında “Blog Hocam”da Cafe Mystic’e misafir olacak. Aynı şekilde, bende böyle bir istek doğrultusunda elimden geleni yaparım.
Weblog Sözlük’te moderatörsün, Weblog hakkında konuşalım birazda; gelişimini nasıl buluyorsun? Yeterince blogcuya ulaşabildi mi Weblog Sözlük? Mesajlarımızı görebiliyor musunuz? :)
Weblog Sözlük, “yorumum geldi”nin enfes projesi. Tüm ünlü sözlüklerde yazdım ama en ilginç deneyimi Weblog’da yaşadım. Gerek yazarları, gerek içeriği çok farklı. Belirli bir formatımız var ve bu format; yazarları sıkmamak, yıldırmamak ve “sözlük kültürü” açısından çok farklı yerlerde olan yazarları barındırdığından öğretici olmak üzerine kurulu. Hedef kitlesi blogcular olduğu için hayalci olmamak lazım diye düşünüyorum. Weblog Sözlük’ün başarısı bu bağlamda düşünmek lazım; o halde, inanılmaz hızla gelişen bir sözlük diyebilirim.
Ben orada daha çok kendiliğinden oluşan şartlar nedeniyle, “format” konusunda yardım etmeye çalışıyorum ve “cezalandırıcı” olarak görev yapıyorum. Biliyosun, bu kadar iyinin arasında birde kötü şart.
Daha önce sinirlerimi zıplatan blog yazarlarını orada anlık olarak girdiği duyguları, düşünceleri gördükçe sevmeye başladığımı farketttim, uzaktan seyrettiğimiz blogcuları tanıma fırsatımız oldu. Bu arada; özel mesajları göremiyoruz, gönül rahatlığıyla dedikodu yapabilirsiniz.
Son olarak blog dünyasına yeni gelmiş arkadaşlarımıza önereceğin şeyler, tavsiyelerin var mı? Blog dünyası hakkında ne düşünüyorsun? Sosyal mesajın var mı okuyucularımıza?:)
Blog açtıktan hemen sonra, abilerine, ablalarına özenip; “fenomen” olma sanrısına düşüyor gördüğüm kadarıyla şimdilerde bir çok yeni blog yazarı, gerçeklerle yüzleşip yazmayı bırakmalarıda uzun sürmüyor. Çok fazla hevesli olmamalarını öneriyorum. Ve en önemlisi, faydalı içerik oluşturmak, belirli bir yeti gerektiriyor. Daha sonra yazdıklarını okuyup; “Ne salakmışım.” demek ve insanın kendi yazdıklarından utanması hiç hoş olmamalı. Bunun için bilgilerini ve üretkenliklerini iyi sorgulamaları lazım blog açmadan önce.
Blog dünyası inanılmaz hızla gelişiyor, her zaman söylüyorum; burada erkenden, güzel bir yer tutmak gerekiyor. Bilgiye ulaşmak giderek kolaylaşıyor.
Teşekkürler Biricit.
Ben teşekkür ederim Cafe Mystic keyifli röportajın için,beni kırmayıp Yaz Köşesi Röportajlarımın bu haftaki konuğu olduğun için teşekkürler:) Cafe Mystic'in bloguna buradan
http://www.cafemystic.blogspot.com/ ulaşabilirsiniz.
Kafasına saç tokasından başka bir şey takmayan Biricit der ki ;Yaz Köşesi Röportajlarım son hızıyla devam etmekte,hazır yaz da gelmişken,kahveli-çikolatalı milk shakenizi alın ve keyifli röportajlarımın devamını bekleyin:) Biricit çook gülüyor çoook:))))
4 Haziran 2012 Pazartesi
Ooh La La (Mim)
Mutluluğun formulü çok açık;bir sen bir ben birde melek:)
Yaşasın Yemek Yemek:)
Dostlarla yemek ise apayrıdır,tatlılar bile daha tatlıdır:) (fotograflar bana ait :) )
Uyku,Uyku,Uyku:)
Tatil,Tatil,Tatil:)
Kahve Olmadan Yaşanmaz!:)Kırk Yıllık Hatırı Olanlardan:)
Alıp Başını Balayı'na Gitme İsteği:)
Ormanın içinde ve denizin tam kenarında, kalabalıkların olmadığı minik bi ev:)İstanbul'dan kaçmak için arada sırada gidip,Oh La Laaa Demek için:) (huzur)
İstanbul'a dönüp alışveriş yapmak,onuda aliiim,bunuda alimmm,kozmetik alayım,elbise alayım,çanta alayım,ayakkabı alayım,kitap alayım,herkese hediye alayım:)parfümün adına dikkat:)
Kitap Okumak:)
Çikolata :)
Oo La La Yalan Dünya :)
Korku ve gerilim filmlerim,Fredym,Jason'um,Çığlığım,Testerem:))
Görmediğim korku yada gerilim filmi olduğunu sanmıyorum,çok iddialıyım bu konuda!:)
Peki bunların Ooh La La olması için bir de yanında ailem,sevdiklerim,dostlarım,beni seven insanlar,aşık olduğum insanında yanımda olması lazımki çifte Ooh La La diyebileyim..:)
Biricit mim yazısını bitirdi ve keyifli bi şekilde kahvesini içiyor:)
resimler alıntıdır.
resimler alıntıdır.
2 Haziran 2012 Cumartesi
Blogum Dergisi'nin İlk Sayısında Biricit'te Yazdı :)
Blogum Dergisi 1 Haziran itibari ile e-dergi olarak yayın hayatına başladı.25 tane değerli blog yazarının capcanlı,harika yazıları ile ilk yayınını yaptı.Biricit'ten de ilk sayılarında yazı istediler, Biricit'te iki tane yazı yazdı:)Dahada yazacaktıda ancak yetiştirdi yoğunluğundan dolayı:) Blogum Dergisine böyle güzel birşey yaptıkları için,benide bu güzelliğe bi nebzede olsa ortak ettikleri için teşekkürlerimi sunuyorum.
Biricit Peki neden sayfa 40?diye soranlara derki: Çünkü; Biricit'in bebek blog yazarlığından kırkı çıktıda ondan:)Neden 41 Çünkü 41 kere maşallah Biricit'e nazarlar değmesin diye :)) (nazar boncuğum bile var)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)