6 Mayıs 2012 Pazar
Ne Olmak İsterdin? (mim)
NE OLMAK İSTERDİN?
Büyüyünce ne olacaksın yavrum?
Gelin:)
Şaka şaka kucukken gelin gördüğümde ablaya ne yapmışlar bööle bide eskiden kuaförler bi makyaj yapıolardı gelinlere korku filmi gibiydi,gelin değilde cadı görünümlü beyaz elbiseli ablalar..
Ben annemin parfüm şişeleriyle oynayıp,onlardan robot yapmayla uğrasıodum o sıralarda.Mesleğımın adıda robot teknisyeni idi..
Sonra baktım o işte para yok,evdekı oyuncaktır kullanmadığım tokalardır seyyare satıcılık yapayım dedim,tezgahıda apartmanın önüne acıyorum dört-bes yaslarındayım.
Tabii kimse almıyo..Neyse baktım bu iştende para yok,arkadaslarla tiyatro grubu kurdum,tvdekilerin taklitlerini yapıyoruz,senaryo,yönetmenlik bana,uygulama arkadaslara ait,paralarıda nedense yine ben topluyodum artık o zaman en büyük kurus hangısıyse,bide izleyipte para vermeyen benden 15 yaş buyuk bı ablayla komsumuzla kavga etmıstım 'izliyosan parasını vereceksın abla!!' oda anneme senın kızın bızden para ıstıo demıstı,hayırrr ben sadece ızledığı bolumlerın parasını ıstedım,emeğe saygı!
Baktım bu iştede para yok en ıyısı dedım o arada muhasebe dıye bısı cıkmıs neyse bılmıyorum ne olduğunu ama herkes zengınmıs..
Kafaya takdım ortaokulda ben yeminli muhasebecı malı musavır olucam dıyee.Annemler super lıseye yazdıracaklar hayırr ben muhasebecı olucam zengın olucam babamın dukkanındada calısıcam..
Lise sonda 16 yasındayken büyük bir sigorta şirketinde staj yaptım,gel görki üniversiteyi kazanınca onların kal teklıfıne rağmen okumayı sectım ne zekıyım ama! benımle aynı stajdan lıse mezunu kız hala orda!
Universite yıllarında ne ıs olsa yaparım abi halinde,garsonluk,kasıyerlık,pızzacılık,hamburgercılık ne meslek varsa yaptım part tıme olarak.Çünkü o zamanlar paraya para değil 'harç' diyordum..
Okula pek gıtmıyordum notları bıkac yakın arkadasımdan alırdım,genelde ısyerındeydım nede olsa mesaılerımde ıyıydı..
Sadece sınavlara ve onemlı derslere gırerdım.İki yıl Beyazıt-Lalelideki okulumda,esnafların 'haroşa' 'kakdela' replıklerı eslığınde okulumu bıtırdım.Mezun olunca işler sıraya girmişti hangisini seçeyim diye düşünürken bi baktım epey zaman gecmıs..(işsizlik)Bide dört yılı bitireyim mi bitirdim işletmiyorum ama İşletme okudum..
Bır yapımarket acılıyormus dıye duyup aman nasılsa burdan bıle haber gelmez dıye kasıyer olarak basladığım ısımde,ıyısını bulunca cıkarım dıye dusunurken bırde bakmısım yukselmısım yuksele yuksele bı bakmısım midemde ağrılar var..bide cıkacam diye girip uzun yıllar kalmamda cok ılgınc..
Baska bır yapımarkete gecmısım sonrasında şef yardımcılığı,şef sınavları derken birde bakmısım bu mağazacılık olayı beni kasım kasım kasmakta..Bana uymamakta vardıyalar bünyemi yormus,robota bağlamısım acaba burayı dusunerek mı robot teknısyenı dıye dusunmusum kucukken..
Normal saatlerı olan bir ıs dıye ınat ederek kısa bır ıssızlık donemı sonunda tekstıl markalarının devi olan bir fırmanın genel merkezınde calısmaya basladım..ama para vermıolar boğaz tokluğuna..baktım boğazım fazla tok oradanda uzun yıllar sonra ayrıldım..
Tesadüf eseri cv mden beni kesfeden bir insan kaynakları müdürü arıyor,gorusmeye cağırıyor ve sonrasında ıse e-tıcaret sektorundeyım..
Ve su anda işimi değiştirdim yani iki gün oluyor çok mutluyum:)Başka bi yerdeyim ve bilmiyorum içimde güzel duygular var..
Anneeee ben sosyal medya uzmanı oldum......:)
NE OLMAK İSTERDİN?
Sanırım olmam gerekeni gercekten oldum öyle hissediyorum ve mutluyum.Ne olmak istemek değilde belki, hayatımı düşünüyorumda her işim benim için ayrı bir deneyim,farklı güzelliklerle karsılasmamı ve ınsanları cok cok iyi tanımamı sağladı.
Bazen çok istersiniz olmaz,bazen hayat sizi sürükler,şartlar buna neden olur ama ne olursan ol eğer insanlığını kaybetmediğin bir işe sahip olursan ve işini severek yaparsan mutluda olursun basarılıda olursun..
ASLA YAPAMAM, BENDEN OLMAZ DEDİĞİN MESLEKLER NELER?
Ben doktor veya hemsıre hayatta olamazdım.Çünkü kan göremiyorum korku filmi izlerim o film ama gercekte fena oluyorum..İğnenin adından bile rahatsız olan biriyim,okulda ve işyerlerimde cok kacmısımdır ama en sonunda bulup iğne mi yaptılar..Hatta yapımarkette tetanos aşısı olmustuk mudurum basımda durmustu o derece:)olamam yani doktor veya hemsıre..Bu yuzden ananem mesleğım konusunda bana pek ıyı davranmıyor,onun gıbı hemsıre olmamı beklıyordu.
Yıllar sonra serbest muhasebecı malı musavırlerın evlerınde değıl ısyerlerınde yattıklarını oğrendığımde ıyıkı secmemısım dıyorum cevremden gorduğum kadarıyla ama gercektende zengın olunuyormus..
ÇOCUK MU? KARİYER Mİ?
OOOOOO cok zor bi soru.O zaman soyle dıyım cocuk tabııkı kalbımde ama kariyerde beynımde yer alır.Çalışırdım cocuğuma ıse guvenılır bır bakıcı tutabılırdım.Isten kalan zamanlarımıda ve hatta dahada fazlasını cocuğuma ayırırdım.
EŞİNİN HANGİ MESLEĞİ YAPMASINI İSTERDİN?
Nefes alsın yeter!:))
Valla beni zamanında ne doktorlar,ne muhendısler istedide evlenmedim:P İnsan olmadıktan sonra adam gibi biri olmadıktan sonra,10 unıversıte bıtırse ne olacak kı?
Biricit bir mim yazısını bitirdi ve sizce ne yapıyor?evet doğru tahmin kahve dostluğuna devam ediyor tek dostu kahvesi
resim alıntıdır
5 Mayıs 2012 Cumartesi
Özledim..
Bugün 15 yıl oldu..ve ben seni çok özledim.Artık sadece dualarımdasın..Yanımda yoksun belki ama ağladığımda yada başım dara düştüğünde omuzumda ellerini hissediyorum 'ağlama kızım,güçlü ol' deyişini duyuyorum sanki..Bir güç olur ya insanın yanında o sensin belkide..Bu şarkılarda,şiirlerde sen geliyorsun aklıma,yada sen gelince mi bu şarkıları,şiirleri dinliyorum..birgün belki bende cennete gelirsem orada..
4 Mayıs 2012 Cuma
Kiehl's Rare Eart Deep Pore Cleansing Masque Deneyimim
Kiehl's Rare Eart Deep Pore Cleansing Masque '(Amazon Beyaz kili ile gözenekleri küçültmek için derinlemesine temizlediği yazıyor ürünün üzerinde)'yi denedim.İçinde Amazon Beyaz kili varmış,içeriğini okuduğumda gördüm.Maskenin kapağını açınca şaşırdım çünkü gri renkte,o kadar yüz maskesi kullanmış biri olarak genelde soyulan yada killi veyaz beyazlaşan maskeler kullandım sanırım ilk defa bu rengi görünce bej-gri arası biraz şaşırdım.Normal maskelerden farklı birşekilde uygulanıyor bu ürün,ben iki kez kullandım.Cildime herhangi bir alerjik zarar vermemesinin yanı sıra farklı bir ışıltı bıraktı yüzümde. Nemli cildime (yüzümü biraz ıslatıp) maskeyi uygulayıp 10 dakika bekledim.Sonrasında ılık ıslak,temiz bir havluyla yüzümde hafif vuruşlarla yüzümü kuruladım.Burnumada uyguladım özellikle burnumdaki siyah noktalar acısından faydalı oldu hemde dedığım gibi iki kez kullandım,ikinci defa sonrasında cildim ışıl ışıl,yumuşacık sanki Kleopatra'nın kullandığı çamur varmış onu sürmüşüm gibi hissettim:)
Ayrıca kullandığım ürünün ekolojik bir ürün olduğunuda belirtmem lazım,ekolojik olmayan doğaya zararlı ürünleri tercih etmiyorum.Turkuaz blogunun hediye çekilişine katılmamdaki en büyük etken L'oreal firmasının,'Dünyayı korumak ve daha yaşanılır bir hale getirmek için ne yaptığımızı ' sorması oldu.Verdiğim cevaplarlada bana bu güzel hediyeyi uygun görmüşler.Bilinçli bir marka olarak Dünya Gününe dikkat çekmeleri,destek olmaları ayrıca çok hoş ve güzel bir davranış.Kiehl's Rare Eart Deep Pore Cleansing Masque ambalajlarının üzerinde 'Dünyayı Sev' etiketi yapıstırmıslar.Kiehl's Rare Eart Deep Pore Cleansing Masque satısları dünya üzerindeki temiz su kaynaklarını korumak ve çoğaltmak amacıyla kurulan Wateer Keeper Alliance'a bağışlanıyormuş.
L'oreal Türkiye Ekibine ve blogundan bu hediyeyi kazandığım Turkuaz 'a buradan böyle güzel ve çevremiz,dünyamız için bilinçli etkinlikler yaptıkları için teşekkür ederim.
Biricit kendini Kleopatra gibi hissediyor ve herkesin çevre konusunda bilinçlenmesini istiyor
2 Mayıs 2012 Çarşamba
Bol Ekşınlı Dünya Tatlısı Mutlu Bloggerlar Günü
Bugün Dünya Bloggerlar Günü arkadaşlar,sabahleyin Hobi Coffee'nin bu yazısını gördüm.Kendisi detaylı anlatmış,bugün bizim günümüz 2 Mayıs Dünya Bloggerlar Günü,hep beraber halay çekebiliriz:)))Hobi Coffee'nin paylaşımlarını çok beğeniyorum zaten yazıları harika bugünle ilgilide yazdığı yazı çok hoşuma gitti hiç bir blogtada görmedim arkadasımı kutluyorum.
Bir diğer bahsedeceğim konu ise,tanıdığımız bir blogger Süs Payı,Mütemadiyen,Deja Vu ve Sessiz Prenses hakkında, ben Deja Vu ve Sessiz Prenses halini tanıyorum çok eski bir blogger olmadığım için:)Kendisi şu anda yeni bir blog açtı,diğer bloglarını kapatmış, benimde yeni haberim oldu bembeyaz bir sayfa açtı ve Beyaz Sayfa yeni blogu, buradan ulaşabilirsiniz.Yazılarında ve yorumlarında öyle samimi bir insanki ben çok seviyorum,buradan sevgilerimi gönderiyorum ona:))
Bu fotoğrafta nereden çıktı demeyin:) Benim paketlediğim zaten çok belli oluyor sanırım.Keşke Gerçek Olsa'nın bu paket:))
Son konumuz ise Mayaningunlugu'nun yaptığı kitap çekilişinde eşleştiğim arkadasım Keskegercekolsa'ya kitabını bugün gönderdim,keşke gerçek olsa umarımki hayallerimiz keşke gerçek olsa,seninle bu etkinlikte karsılastığımız için mutlu oldum ve Maya'yada buradan teşekkürler.
Ben bu yazımdaki gibi dostluk,sevgi,barış,samimilik,paylaşım dolu bloggerlar istiyorum blog dünyasında.Umarım hislerimi anlatabilmişimdir.Sevgiyle kalın blogdaşlarım:)
Biricitin kahve vakti geldi,dünya bloggerlar gününüzü kutluyor ve düşünüyor bugün blogger için ne yaptın?
ilk resim alıntıdır:P
Hakkımda Bilinen Doğru ve Yanlışlar (Mim)
1.Ruhunuzun rengi nedir?
Benim ruhumun rengi mavi sanırım:) Belki huzurun belkide umudun rengi mavi.Aslında benim adım kırmızı demek isterdim,kırmızıyı severim.Üç kurus fazla olsun kırmızı olsun.
Bide benim ruhumun rengi mor ve lila tonları sanırım.Mor renk aslında insanı depresif semptomlara sokarmıs ruha pek iyi gelmez en azından benim ruhuma.
Ama mor ve lila tonlarını görünce bi tuhafiye oluyorum ben.
2.Maddiyat mı Maneviyat mı?Sıralama yapınız.
Aaaa tabiiki maddiyat,napayım maneviyatı ben.
Mesela çok param olmuşta sağlığım olmamış..Napayım o parayı ben o zaman?Böyle birşey istenir mi?Tabiiki sağlık,tabiiki maneviyat,tabiiki koca..
Tabiiki aşk,tabiiki sevgi..Tabiiki aile..tabiiki dostluk..tabiiki her zaman pozitif olmak..
Para hep en sondadır,para yaşama nedeni değildir amaç para olursa sonuç hüsran olur.
Para sadece araçtır,birşeyleri alırsın parayla maddi olan şeyleri.Mutluluğu mesela parayla satsalar kaç milyonda olsa gidip almaz mıydık?Ama paranın alamayacağı şeyler sağlık,mutluluk,huzur,şans,aşk,aile..
3.Hakkınızda bilinen yanlışlar
Gerçek hayatımda zaten beni tanıyan tanır,bilen bilir diyerek bir ahkam keseyimde:))
Blogtan tanıyan arkadaslarımın hakkımda düşündükleri şeylerle ilgili yazacağım:)
Beni bonus kafa sananlar varmıs-Düz saçlıyım ben,fakat Orçunumsu saçlarım var.
Sosyal konularda yazmadığım için birşey bilmiyordur bu-emin olun sizin geldiğiniz yolları geçmiş olalı o kadar olduki,siz su ya buuu derken,kaba tabirle donla gezerken biz hayatın içindeydik.Bilmediğim şeyler yok mu tabiikide var hayat boyuda olacak.Bir insan konusmuyorsa bazen hayatı deliliğe vuruyorsa,ciddi almıyormus gibi görünüyorsa bu ciddi almadığı anlamına gelmez.İçinde kimin ne fırtınalar kopuyor,neler yasıyor bilemezsin.Hadi yavrum sen yanlıs geldın gitte kumda oyna,cocuk parkı iki sokak ötede..
Bu kızın çok boş vakti var?-Boş vakti yok desek daha doğru,o kadar çok boş vaktim yokki sizin gibi blog blog gezip millet ne yapıyor,sürekli blog yazısı yazıyor diye sizin gibi bomboş bi insan olmadığım için insanları rencide etmiyorum.Ben bu blogu milletle tartısmak için açmadımki kafamı boşaltıp rahatlamak için açtım burdada bi rahat verin.
Ergen-bıcır bıcır blog yazarı-Beni benzetenler cok olmus sanırım 30 yasındayım ben yahu:)sanırım yazılarımdaki pozıtıflıkten ve bıcırlıktan(o ne demekse bende bılmıyorum:)) ) kaynaklanıyor sanırım.Çünkü şimdi 30 yaş falan deyince millet kalıba göre mi yazma mı bekliyo acep?
Evde kalmışlığına takmış yazar kişisi-Ben aslında buna takmadım,kendimle barışık birisiyim ve zaten arkamda hayat boyu konusulan laflarıda bilen birisiyim.Siz demeden ben söyleyeyim dedim,evlenme meraklısı yada koca avcısı kategorisinde birisi olsaydım önüme ilk çıkan erkekle evlenirdim,seçemiyorum anacım napayım yaş 30 olunca daha farklı acılardan bakıyorsun evlilik olayına,sevmek istiyorum ben aşık olmak ama olmuyo zaten bir anda olur o sey.
Bide burda benim izleyicim olmayıpta benim hakkımda 'yazıları bizim ilgi alanımıza girmiyor' diyenler var(sanki burada cinsel hayatımı yazıyorum) ya onlarada şunu diyorum ben en azından kişisel görüşlerimle,hayat felsefemle yazıyorum.Sizin gibi copy-paste yazmıyorum.Misal bir kitap okurum onu kendi görüşümle yazarım ve geçen gün facebook sayfama bir mesaj geldi çok duygulandım.Ben kitap blogu değilim,fakat yazdığım bir kitap yorumuyla ilgili kitaptada şiirleri olan ünlü ve üstad şairimiz,bana teşekkür etti mesajıyla bu bana yetti.Bilmem anlatabiliyor muyum?
4.En Sinir Olduğun Üç Şey:
Yalan söyleyen,dedikodu yapan,iftira atan insan,iki yüzlü insan.
Türkleri sevmeyen insan
Dinime küfredipte sanki müslüman olan insan,birde kendine müslüman insanı sevmem..
Bu insanlara çok sinir oluyorum ben üç tane olmadı geçmişim biraz sayıyı ama:))
Biricit bir mim yazısını daha bitirdi sırada 1mılyon tane mim yazısı bekliyor ne edecem diye düşünmekte..
Resimler alıntıdır
1 Mayıs 2012 Salı
Dayatmalarda Kayboluş ile Röportaj Yaptım :)
Bugün 1 Mayıs İşçi bayramı bildiğiniz gibi,bayramları pek sevmem ama 1 Mayıs'ı seviyorum,zamanında oldukça haksızlıklara uğramış bir çalışan olarak.1 Mayıs'ın işçiler,çalışanlar,emekçiler için doğum günü gibi kabul edilmiş olmasına istinaden benimde bugünün anlam ve ehemmiyetine uygun bir konuğum var bugün sağolsun Dayatmalarda Kayboluş beni kırmadı ve Yaz Köşesi Röportajlarımın bu haftaki konuğu oldu.Dayatılan; herşeye karşı oldukça ilgi çekici sosyal yazılarını okuduğum ve çok beğendiğim,severek takip ettiğim blog arkadaşım ve onunla uzunca bir röportaj yaptık.(Dayatmalarda Kayboluş'u bilenler bilir uzun yazılarını önceden uyarayım :) )
Öncelikle röportaj teklifi kabul ettiğin ve yaz köşesi röportajlarımın bu haftaki konuğu olduğun için teşekkür ederim.
Sevgili Biricit, benim sana teşekkür ederim beni röportaj yapmaya layık gördüğün için.
(Ben ünlü mü oluyom şimdik diye heyecanlandım ve neredeyse nefesimi yutacağım... yaaa üstüm başım berbat.. saçlarımı da yaptırmadım.. keşke bir süslenseydim.. gören olur mu acaba? Hani teknoloji gelişti ya gizli saklı bir kamera yok di mi bu röportajda..?)
(yok canım kamera yok:))
Dayatmalarda Kayboluş'un yazarı Dayatılanlarda Yaşayan kimdir,blog açmaya nasıl karar verdi?Blog dünyasına adım atmanda neler etkili oldu?
Dayatılanlarda Yaşayan.. bir çocuk, bir genç kız, bir kadın, bir anne, bir kadın, bir arkadaş, bir abla, bir kardeş, bir çalışan, bir çalıştıran, bazen baş kaldıran, bazen baş eğen, bazen umutlu, bazen umutsuz, bazen hüzünlü, bazen neşeli, bazen cesur, bazen korkak, bazen iyi, bazen kötü, bazen becerikli, bazen beceriksiz, bazen akıllı, bazen aptal, bazen aç, bazen tok... kısacası sadece yaşam denilen yolda düşe kalka yürümeye çalışan herkes gibi sıradan bir birey..
Yaşamın içerisinde yürümeye çalışırken gördükleri ve yaşadıklarını sorguladığında gördü ki her şey göreceli ve değişken.. Bunu farketmeye başlayınca bu göreceli ve değişken kavramlar yüzünden insanların birbirlerine eziyet etmelerinin anlamsızlığını kavradı. Don Kişot gibi yel değirmenlerine savaş açmaya karar verdi.. sessiz bir savaş.. yalınbir savaş.. tek silahı kendi direnme gücü olan bir savaş.. insanları sadece yalın bir insan olarak görebilmek için savaş.. aslında sadece kendisi ile girdiği bir savaş..
Blog açmaya çok ani olarak karar verdim.. bir gece oturup da blogları okurken karar verdim..
Yazmayı seviyorum, neden bir blog yazmayı denemiyorum diye düşündüm.. Yarım saat kadar sonra blog vardı ve ilk yazımı yazmaya başladım..
Gerçek kimliğimi gizledim. Çünkü;
Yaşam bana, önyargılar nedeniyle bir çok gerçeği duymayı ve görmeyi red ettiğimizi öğretti.. Yaşamım boyu önyargıları kırmaya çalıştım.
Belki de sanal aleme girmeyi bu yüzden istedim, henüz tam bilmiyorum...
Tuşların ardındakini bilmediğimiz sürece, sadece tuşların kelimelere döktüklerini görüyoruz ve onları yargılayabiliyoruz. Çirkin, güzel, sıska, şişman, uzun, kısa, zengin, fakir, manikürlü, nasırlı, farklı, sıradan, vesaire.... olan her şey sadece kelimeler oluyor.. O kelimelerden etkileniyoruz. Yazarın kimliği veya görüntüsü veya simgeledikleri örtmüyor kelimeleri.. Ben kelimelerimin gücünü, kelimelerimin sesini duyurmak istedim.. Önyargıları kırmanın bir başka versiyonunu denedim diyelim..
İlk yazında da belirttiğin gibi, bir doğumla basladın blog dünyasına adım attın, peki blog dünyasını sevdin mi?Kendini nerede görüyorsun?
Blog dünyasını sevdiğim için yazmaya devam ediyorum ve her geçen gün daha bir seviyorum.. Blog olgusunda, en çok özgürlük hoşuma gidiyor. İstediğim an, istediğim konuda istediğim formatta yazabilmek özgürlüğü..
Blog dünyasında ben daha çaylağın çaylağı konumundayım. Henüz bir yer edinmiş olarak düşünmüyorum kendimi. Daha uzun bir süreye ve öğrenerek gelişmeye ihtiyacım var. Eğer süreç içerisinde, olması gerektiği gibi, fikirlerimi, yazılarımı, stilimi ve kendimi geliştirirken, monotonlaşmaz ve güncel kalmayı becerebilirsem bir yer edinmem olası olabilir. O zaman bile kesin değil çünkü benim kendime göre doğru yaptığımı düşündüklerim başkalarına göre yanlış olabilir ve ben başardığımı düşünürken bir bakmışız Dayatilan ölmüş..
Ama bugün için blog dünyasının kapısındayım.. daha içeri girmiş bile değilim.. henüz umutlarımı yitirmedim o yüzden Dayatilan yaşamaya devam ediyor..
Bana göre ne çok yazmak, ne uzun yıllar blogun açık kalması, ne çok tıklanma , ne de kısa sürede ünlü olmak blog dünyasında yer edinmiş olmak demek.
Eğer insanlar için,
benim kelamlarımı okumak bir alışkanlık haline gelmiş ise,eğer bir arkadaşına bir konu anlatırken benim sayfamdan bir örnek vermek ilk aklına gelen olmaya başlamışsa,
benim sayfalarımı okuduğu zaman üzerinde düşünüyor, kafasına takılıyorsa bazı kelimelerim, yorum yaparken karşı tezler veya farklı versiyonlarda tezler üretmeye başlamışsa...
beni daha fazla düşünmek zorunda bırakıyorsa..
genelde kadın gözü kullandığım konularda, farklı kadın kişilikleri ve farklı erkek bakışları getirmeye başlamışlarsa..
kelimelerimin ve düşüncelerimin gelişmesine yol açıyorlarsa...
ve süreç içerisinde,
özellikle okuyucularımın tavsiyeleri ile gelen okuyucu sayım artıyorsa...
Hani bir kitap evine girip özellikle bir yazarın kitabını arayıp almak ve okuduktan sonra arkadaşlarımıza okuman gerek çok güzel dediğimiz gibi..
işte o zaman ben blog dünyasında gerçek bir yer tutmak yoluna girmişim diye düşünürüm...
Bu benim düşüncem, benim bakış açım, benim hayalim, benim ulaşmayı arzu ettiğim hedefim.. çünkü ben kelimelerimi, severek okuduğum yazarlar kadar olamasa da zevkle okunacak kadar geliştirmek istiyorum..
Başkaları elbette farklı düşünecektir, farklı hedefleri, farklı hayalleri olacaktır.. Dolayısı ile onların blog dünyasında yer edinme tasvirleri de, kendilerini gördükleri yerleri de farklı olacaktır.
Sosyal konularda yazmanın nedeni nedir?Sonucta bir kadınsın belki moda hakkında yada makyaj-kozmetikle ilgilide bir blogun olabilirdi?Neden sosyal konuları seçtin?(tüketim çılgınlığına karsıyız buradan sosyal mesacımıda vereyimde)
Sosyal mesajına bayıldım.. kesinlikle arkanda yürümeye hazırım...
Aslında ne yazayım nasıl yazayım hangi konuda yazayım diye düşünmedim.. benim kendimi bildim bileli sorgulama huyum vardır.. 'neden, nasıl, niçin, farklı olabilir mi..?' sorularının cevaplarını bulmak benim en sevdiğim bulmaca oyunumudur.. Kendi başıma hiçbir alet edavata ihtiyaç duymadan kafatasımın içindeki gri hücrelerim ve sinir sistemim sayesinde oynadığım bir oyun..
Yaşamın kendisini olduğu gibi kabullenmenin oyunu.. yargılamadan kabullenme oyunu.. Benim için yaşamın kendisi herşeyin cevabı .. geri kalan her şey onun sadece bir küçük parçası.. ben yazarken de yaşamın parçaları üzerine yazıyorum.. yeri gelir modaya değinirim yeri gelir ojeden bahsedebilirim.. yeri gelir savaşa karşı direniş yazarım..yeri gelir geleneklere baş kaldırırım.. yeri gelir gelenekleri överim... belki bir gün kafayı yerim... onu da yazarım.. İçimden geleni yazmayı seviyorum.. etkilendiklerimi yazmayı seviyorum.. kendimi tek bir konu başlığı ile de sınırlamak istemedim.. sonuç da bu oldu galiba..
Sizlerden 'sosyal içerikli' tanımlamasını duydukça şaşırdım bile.. Şikayetçi miyim.. değilim.. demek ki bebeğimin kişiliği buymuş..zaten hiçbir zaman bir anne çocuğunu kendi kafasına göre formatlayamıyor. anne çocuğunu ne kadar çimdiklese de, nasihat etse de çocuk ille de kendi kişiliğini buluyor büyüdükçe.. ben de çocuğumu her şekliyle seviyorum.. Bakalım daha büyüdükçe kişiliği daha nasıl gelişecek.. hani vatana millete hayırsız olmasın da... gerisi kabulüm..
Birazda blog dedikodusu ve geyiği yapalım:) Mim yazılarını sevmiyor musun,bloglar arasında birbirimizi mimleyip o konu hakkında yazdığımız sevimli mimciklerimizi:)Ayrıca bi sorum daha olacak,aslında çok esprili ve esprileri kaldırabilen birisi olduğunu biliyorum blogtan tanıdığım kadarıyla,blog dünyasında sevmediğin hoşlanmadığın bloglar var mı,yada asırı derecede sevdiğin ve örnek aldığın bloglar?Yazılarını nasıl bir ortamda hazırlıyorsun?
Dedikodu baldan tatlıymış derler.. ehh ben de tatlıları severim hani.. hiç dayanamam..
Mim yazılarını sevmek veya sevmemek diye bir sorunum yok.. sana takılmayı seviyorum..
Aslında yazarken de okurken de eğlendiğim oluyor... İstemesem kim zorla yazdırabilir ki..
Mim aktivitesi, bloggerlar arasında, insan doğasının gereği bir sosyal ilişki kurma amacı taşıyor diye düşünüyorum.
Ben sadece Mimleme aynı çevre içerisinde kalmasın istiyorum. Aynı Mim aynı isme birakaç kişiden birden gelebiliyor.. sonra da geri gidebiliyor.. sanki belli bir gurubun içerinde dönüp duruyor. yeni halkalar eklesek belki de hiç tanımadığımız yeni bloglar keşfedeceğiz.
Mim aktiviteleri sayesinde blogların dayanışma gücünü artırabilmek çok olası. . genişleyelim büyüyelim ve büyütelim istiyorum.. daha çok insan yazsın.. daha çok insan okusun.. daha çok insan geleceğin dünyasına girsin istiyorum.. Mim konusunda başka söyleyebileceğim bir şey şu anda aklıma gelmiyor..
Blog dünyasından sevmediğim bloglar ve sevdiğim bloglar diye isim vermeyeyim ama şöyle söyleyeyim.
Sevmediğim bloglar ; copy-paste tabir ettiğimiz işler yapanlar. Bu bana kolaycılık olarak geliyor.. Amaçları blog yazmak değil de sosyal bir ortamın parçası olmakmış gibi geliyor.. Bu tip aktiviteler için farklı bir çok alternatif var kullanabilecekleri. Onları kullansalar belki daha verimli olacak kendileri için.
Etkilenmek, örnek almak olayı çok başka..Bunu copy-paste gurubu ile asla bir araya koymam, koyamam da.. Bu kategoridekilerin çok güzel işler yaptıkları hatta bazıları için 'boynuz kulağı birkaç defa geçti' demek olası..
Özgün olan ve kendisini sürekli geliştiren dinamik bloglara bayılıyorum..
Ojeden de , Modadan da, bir filmden de, bir sevgliden de, bir kitaptan da, bir sokaktaki taştan da, bir yemekten de, bir tutam tuzdan da bahsetseler sosyal bir işlevleri var ve özgün bir biçimde dünyayı güzelleştiriyorlar..
Çok sayıda örnekleri var ve ben onları okumaktan çok mutlu oluyorum..
Tadında olan şakalara bayılırım, hayatı asık yüzle yaşamak çok zor diye düşünüyorum.. insan kendisiyle dalga geçebilmeli.. hayata nanik diyebilmeli diye düşünüyorum.. Kişiliğe hakarete varmadıkça, küfürsel özellikle taşımadıkça her tür şakaya, müzipliklere kapım hep açıktır ve yapmayı da severim.. Ama karşımdakinin alınmadığından, üzülmediğinden emin olmam gerek.. Kimi insan hassas olabiliyor, alınganlık gösterebiliyor..
Blog yazmaya yeni başlayan blog yazarı arkadaslarımıza önerilerin var mı?Bu arada sen benden eski bir bloggersın 19 Kasımda başlamıssın blog hayatına,ben 24 Kasımda basladım:) Ve son olarak okuyucularımıza ne söylemek istersin?
Bundan böyle blog ablanım demek ki... büyük olduğuma göre saygı isterim.. öyle habersiz çat kapı mimleyemezsin demektir bu....:) (şaka şaka.. alınma bea)
Bak işte, blog dünyasının başarılı örneklerinden birisi, senin Yasemin Kokulu Blog'un. Özgün olmak, insanlara değer vermek ve tek tek her bir okuyucunla ilgilenmek, içten bir samimiyet ve pozitif duruş sergilemek gibi özelliklerinle hızla popüler oldun.. Hiçbir yüz mimiklerinin yansıtılamadığı tuşlar gibi soğuk nevalelerden bile sımsıcak insan halin i yansıtabiliyorsun ve çok seviliyorsun.. Bunu koruduğun sürece inan sen blog dünyasında çok iyi bir yer edineceksin.
Yeni başlayan arkadaşlara da bunu tavsiye ederim.. Özgün olsunlar, yazdıkları konusunda bir fikirleri olsun, samimi olsunlar ve okuyucuya değer versinler.. ve bol bol okusunlar.. gerisi kendiliğinden gelir.. sabır işidir bu iş.. nasıl popüler olunur kısmını ise sen anlatmalısın .. tecrübe sende..
Son olarak ne söylemek isterim...? Niye son sözüm olsun..? Anladıııım... bu röportaj için son söz.ümü istiyorsun...! (Bazen böyle algılama problemi olabiliyor işte )...
Kendimizi ve birbirimizi, eksileriyle artılarıyla sevmeye ve değer vermeye emek verelim.. Önyargılarımızı kırmaya emek verelim.. Yaşam çok kısa ve çok güzel onu daha fazla çirkinleştirmeyelim. İster blog yazabilelim ister yazamayalım... farketmez... ama insanlığımız yaşamı farklı kılar..
Ve, en önemlisi... unutmayın , Biricit'i tanımak demek bir ayrıcalıktır..
Kendisine tekrar teşekkür ediyorum bana bu fırsatı verdiği için.
Sizlere de şu ana kadar okumak için harcadığınız zaman ve gösterdiğiniz sabır için teşekkür ederim...
Ben sana çok teşekkür ederim Dayatmalarda Kayboluş.Seninle röportaj yapmak benim için onurdur.Hep sevgiyle kal çok keyifli oldu benim için bu röportaj.Dayatmalarda Kayboluş'un bloguna buradan http://dayatmalardakaybolus.blogspot.com/ ulaşabilirsiniz arkadaşlar çok güzel yazıları var beni benden alıp götürüyor..Ayrıca röportajımızın sonunda kendisi çok hoş bir jest yaptı bana bir hikayesini gönderdi,teşekkür ederim.Yayınlamak benim için şereftir.Bir başka Yaz Köşesi Röportajlarında görüşmek üzere..
Esmer Çocuk
Köşede bekleyen kardeşlik..
Esmer yüzünde yıldızlar gibi parlayan iri kara gözleriyle mutlulukla baktı. Küçük kıza bir şey olacak, yetişemeyecek diye çok korkmuştu. Küçük kız da korkmuştu.. Düşerken dizlerini çarpmıştı biraz acıyordu.. Üstü başı da çamur olmuştu.. O yüzden ağlayıp duruyordu.
Esmer çocuk, yanıdaki torbadan bir paket kağıt mendil çıkarttı çabucak açtı.. Kızın ellerine ve üstüne bulaşan çamurları olabildiğince temizledi. Küçük kızın ağlaması da durmuş onu izliyordu.
Canı biraz acıyordu. Teşekkür etti çocuğa. Okula gidiyordu. Yağmur yağdığı için çamurlanmıştı yollar. Caddeyi geçerken acele etmişti araba gelecek diye ve ayağı kayıp düşmüştü. Arabanın yaklaştığını görmüş, ama sırtındaki okul çantasının ağırlığını ayarlayamadığından kalkerken yine düşmüştü. Gözlerini kapatmıştı arabayı görmemek için. Sonra bu Esmer çocuk onu kucaklayarak kaldırıp kurtarmıştı.
Esmer çocuk evine götürmeyi teklif etti. Küçük kız kabul etti. Esmer çocuk kızın üstündeki paltosunu düzeltti, başlığını güzelce taktı, sonra kendi torbasını aldı. 'hadi bakalım tut elimi gidelim' dedi. Küçük kız sordu 'senin palton nerede? Ben beklerim git al, üşürsün' Esmer çocuk paltosunun olmadığını ama üşümediğini söyledi. Küçük kız elini uzattı. Esmer çocuk elini sıkıca tuttu, bir daha düşmesin diye.
Sımsıkı tutan elin sahibine duyduğu güvenle yol boyu bıcır bıcır konuşmuştu küçük kız. Esmer çocuk elinde tuttuğu bu küçük elin sahibinin korunmaya olan ihtiyacı karşısında kendisini çok güçlü büyük bir adam gibi hissetmişti. Oysa henüz oniki yaşındaydı. Yolda küçük kıza bir gofret aldı kağıt mendillerin satışından kazandığı paranın bir kısmı ile. Gofretin paketini özenle açmış eline tutturmuştu.
Küçük kızın evi yakındı. Birinci sınıfa gidiyordu. Bir tane bebek kardeşi vardı. En çok babasının yılbaşında hediye ettiği bebek eviyle oynamayı seviyordu.. Okula gitmeyi de çok seviyordu.. orada bir sürü arkadaşları vardı.. 'Sen kaçıncı sınıftasın?' diye sorduğunda Esmer çocuk cevap vermedi. Küçük kız onun suskunluğunu umursamadan devam etti anlatmaya, aklına ne geliyorsa..
Küçük kızın evinin kapısına gelmişlerdi. Esmer çocuk, küçük kızın işaret ettiği zile bastı. Apartmanın kapısı açıldı. Küçük kızın içeri girmesini bekledi. Arkasından el salladı. Sonra herzaman beklediği, küçük kızın düşüşünü gördüğü köşesine doğru gitti..
Küçük kız her okula gidişinde ve dönüşünde Esmer çocuğun köşesine bakıyordu. Orada olduğunu gördüğü zaman yanına gidiyordu. Esmer çocuk parası olduğu zamanlar ona bir simit veya gofret alıyordu ve yolda elini tutup götürüyordu gideceği yerin kapısına kadar..
Esmer çocuk yapayalnız hayatında küçük kız kardeşi olarak kabullenmişti küçük kızı. Ailesi yoktu. Sokaklarda yaşıyordu. İlk defa kendisini yanlız hissetmiyordu.
O gün, küçük kıza sevdiği gofretten almıştı yine. Küçük kız okuldan çıkınca yanına geldi. Esmer çocuk gofreti verdi. Küçük kız her zaman olduğu gibi sevinçle aldı. Okulda olanları anlatırken evine doğru yürüdüler.. Yine elele tutuşmuşlardı sımsıkı..
Marketten çıkan kadın, kızının elinden tutan tinerci kılıklı çocuğu görünce elindeki torbaları yere fırlatıp can havliyle 'kızımı kaçırıyorlar' diye bağırarak deliler gibi koşmaya başladı.
Adamın teki yakınındaki Esmer çocuğu yakaladı, anne yetişip kızını kucağa aldı.. Diğer adamlar
Esmer çocuğu tartaklamaya başladı... Ne küçük kızın 'yapmayın o benim ağbim' diye haykıran çığlıklarını duyan vardı ne de Esmer çocuğun 'ben bir şey yapmadım ' demeye çalışan sesini..
Polis Esmer çocuğu serbest bıraktı. Anne kızını okula bir daha yanlız göndermedi.
Annesinin elini tutarak giden küçük kız Esmer çocuğun durduğu o köşeye bakmakatan hiç vaz geçmedi belki bir gün ağbisi geri gelir diye..
Biricit derki kardeşlik hep devam etsin,hem gerçek hayatta hemde blog dünyasında,kimse kimseyi kırmasın,yanlış anlamasın,üzmesin,etiketlemeler yapmayalım insanlar üzerinde,bir kalp kırıldığı zaman asla eskisi gibi olmaz..
resimler dayatmalarda kayboluş bloguna aittir.(ahhhh sağ tık engeli ahhh paintle akraba yaptın beni)
hikayenin tüm hakları dayatmalardakaybolus.blogspot'a aittir.
Öncelikle röportaj teklifi kabul ettiğin ve yaz köşesi röportajlarımın bu haftaki konuğu olduğun için teşekkür ederim.
Sevgili Biricit, benim sana teşekkür ederim beni röportaj yapmaya layık gördüğün için.
(Ben ünlü mü oluyom şimdik diye heyecanlandım ve neredeyse nefesimi yutacağım... yaaa üstüm başım berbat.. saçlarımı da yaptırmadım.. keşke bir süslenseydim.. gören olur mu acaba? Hani teknoloji gelişti ya gizli saklı bir kamera yok di mi bu röportajda..?)
(yok canım kamera yok:))
Dayatmalarda Kayboluş'un yazarı Dayatılanlarda Yaşayan kimdir,blog açmaya nasıl karar verdi?Blog dünyasına adım atmanda neler etkili oldu?
Dayatılanlarda Yaşayan.. bir çocuk, bir genç kız, bir kadın, bir anne, bir kadın, bir arkadaş, bir abla, bir kardeş, bir çalışan, bir çalıştıran, bazen baş kaldıran, bazen baş eğen, bazen umutlu, bazen umutsuz, bazen hüzünlü, bazen neşeli, bazen cesur, bazen korkak, bazen iyi, bazen kötü, bazen becerikli, bazen beceriksiz, bazen akıllı, bazen aptal, bazen aç, bazen tok... kısacası sadece yaşam denilen yolda düşe kalka yürümeye çalışan herkes gibi sıradan bir birey..
Yaşamın içerisinde yürümeye çalışırken gördükleri ve yaşadıklarını sorguladığında gördü ki her şey göreceli ve değişken.. Bunu farketmeye başlayınca bu göreceli ve değişken kavramlar yüzünden insanların birbirlerine eziyet etmelerinin anlamsızlığını kavradı. Don Kişot gibi yel değirmenlerine savaş açmaya karar verdi.. sessiz bir savaş.. yalınbir savaş.. tek silahı kendi direnme gücü olan bir savaş.. insanları sadece yalın bir insan olarak görebilmek için savaş.. aslında sadece kendisi ile girdiği bir savaş..
Blog açmaya çok ani olarak karar verdim.. bir gece oturup da blogları okurken karar verdim..
Yazmayı seviyorum, neden bir blog yazmayı denemiyorum diye düşündüm.. Yarım saat kadar sonra blog vardı ve ilk yazımı yazmaya başladım..
Gerçek kimliğimi gizledim. Çünkü;
Yaşam bana, önyargılar nedeniyle bir çok gerçeği duymayı ve görmeyi red ettiğimizi öğretti.. Yaşamım boyu önyargıları kırmaya çalıştım.
Belki de sanal aleme girmeyi bu yüzden istedim, henüz tam bilmiyorum...
Tuşların ardındakini bilmediğimiz sürece, sadece tuşların kelimelere döktüklerini görüyoruz ve onları yargılayabiliyoruz. Çirkin, güzel, sıska, şişman, uzun, kısa, zengin, fakir, manikürlü, nasırlı, farklı, sıradan, vesaire.... olan her şey sadece kelimeler oluyor.. O kelimelerden etkileniyoruz. Yazarın kimliği veya görüntüsü veya simgeledikleri örtmüyor kelimeleri.. Ben kelimelerimin gücünü, kelimelerimin sesini duyurmak istedim.. Önyargıları kırmanın bir başka versiyonunu denedim diyelim..
İlk yazında da belirttiğin gibi, bir doğumla basladın blog dünyasına adım attın, peki blog dünyasını sevdin mi?Kendini nerede görüyorsun?
Blog dünyasını sevdiğim için yazmaya devam ediyorum ve her geçen gün daha bir seviyorum.. Blog olgusunda, en çok özgürlük hoşuma gidiyor. İstediğim an, istediğim konuda istediğim formatta yazabilmek özgürlüğü..
Blog dünyasında ben daha çaylağın çaylağı konumundayım. Henüz bir yer edinmiş olarak düşünmüyorum kendimi. Daha uzun bir süreye ve öğrenerek gelişmeye ihtiyacım var. Eğer süreç içerisinde, olması gerektiği gibi, fikirlerimi, yazılarımı, stilimi ve kendimi geliştirirken, monotonlaşmaz ve güncel kalmayı becerebilirsem bir yer edinmem olası olabilir. O zaman bile kesin değil çünkü benim kendime göre doğru yaptığımı düşündüklerim başkalarına göre yanlış olabilir ve ben başardığımı düşünürken bir bakmışız Dayatilan ölmüş..
Ama bugün için blog dünyasının kapısındayım.. daha içeri girmiş bile değilim.. henüz umutlarımı yitirmedim o yüzden Dayatilan yaşamaya devam ediyor..
Bana göre ne çok yazmak, ne uzun yıllar blogun açık kalması, ne çok tıklanma , ne de kısa sürede ünlü olmak blog dünyasında yer edinmiş olmak demek.
Eğer insanlar için,
benim kelamlarımı okumak bir alışkanlık haline gelmiş ise,eğer bir arkadaşına bir konu anlatırken benim sayfamdan bir örnek vermek ilk aklına gelen olmaya başlamışsa,
benim sayfalarımı okuduğu zaman üzerinde düşünüyor, kafasına takılıyorsa bazı kelimelerim, yorum yaparken karşı tezler veya farklı versiyonlarda tezler üretmeye başlamışsa...
beni daha fazla düşünmek zorunda bırakıyorsa..
genelde kadın gözü kullandığım konularda, farklı kadın kişilikleri ve farklı erkek bakışları getirmeye başlamışlarsa..
kelimelerimin ve düşüncelerimin gelişmesine yol açıyorlarsa...
ve süreç içerisinde,
özellikle okuyucularımın tavsiyeleri ile gelen okuyucu sayım artıyorsa...
Hani bir kitap evine girip özellikle bir yazarın kitabını arayıp almak ve okuduktan sonra arkadaşlarımıza okuman gerek çok güzel dediğimiz gibi..
işte o zaman ben blog dünyasında gerçek bir yer tutmak yoluna girmişim diye düşünürüm...
Bu benim düşüncem, benim bakış açım, benim hayalim, benim ulaşmayı arzu ettiğim hedefim.. çünkü ben kelimelerimi, severek okuduğum yazarlar kadar olamasa da zevkle okunacak kadar geliştirmek istiyorum..
Başkaları elbette farklı düşünecektir, farklı hedefleri, farklı hayalleri olacaktır.. Dolayısı ile onların blog dünyasında yer edinme tasvirleri de, kendilerini gördükleri yerleri de farklı olacaktır.
Sosyal konularda yazmanın nedeni nedir?Sonucta bir kadınsın belki moda hakkında yada makyaj-kozmetikle ilgilide bir blogun olabilirdi?Neden sosyal konuları seçtin?(tüketim çılgınlığına karsıyız buradan sosyal mesacımıda vereyimde)
Sosyal mesajına bayıldım.. kesinlikle arkanda yürümeye hazırım...
Aslında ne yazayım nasıl yazayım hangi konuda yazayım diye düşünmedim.. benim kendimi bildim bileli sorgulama huyum vardır.. 'neden, nasıl, niçin, farklı olabilir mi..?' sorularının cevaplarını bulmak benim en sevdiğim bulmaca oyunumudur.. Kendi başıma hiçbir alet edavata ihtiyaç duymadan kafatasımın içindeki gri hücrelerim ve sinir sistemim sayesinde oynadığım bir oyun..
Yaşamın kendisini olduğu gibi kabullenmenin oyunu.. yargılamadan kabullenme oyunu.. Benim için yaşamın kendisi herşeyin cevabı .. geri kalan her şey onun sadece bir küçük parçası.. ben yazarken de yaşamın parçaları üzerine yazıyorum.. yeri gelir modaya değinirim yeri gelir ojeden bahsedebilirim.. yeri gelir savaşa karşı direniş yazarım..yeri gelir geleneklere baş kaldırırım.. yeri gelir gelenekleri överim... belki bir gün kafayı yerim... onu da yazarım.. İçimden geleni yazmayı seviyorum.. etkilendiklerimi yazmayı seviyorum.. kendimi tek bir konu başlığı ile de sınırlamak istemedim.. sonuç da bu oldu galiba..
Sizlerden 'sosyal içerikli' tanımlamasını duydukça şaşırdım bile.. Şikayetçi miyim.. değilim.. demek ki bebeğimin kişiliği buymuş..zaten hiçbir zaman bir anne çocuğunu kendi kafasına göre formatlayamıyor. anne çocuğunu ne kadar çimdiklese de, nasihat etse de çocuk ille de kendi kişiliğini buluyor büyüdükçe.. ben de çocuğumu her şekliyle seviyorum.. Bakalım daha büyüdükçe kişiliği daha nasıl gelişecek.. hani vatana millete hayırsız olmasın da... gerisi kabulüm..
Birazda blog dedikodusu ve geyiği yapalım:) Mim yazılarını sevmiyor musun,bloglar arasında birbirimizi mimleyip o konu hakkında yazdığımız sevimli mimciklerimizi:)Ayrıca bi sorum daha olacak,aslında çok esprili ve esprileri kaldırabilen birisi olduğunu biliyorum blogtan tanıdığım kadarıyla,blog dünyasında sevmediğin hoşlanmadığın bloglar var mı,yada asırı derecede sevdiğin ve örnek aldığın bloglar?Yazılarını nasıl bir ortamda hazırlıyorsun?
Dedikodu baldan tatlıymış derler.. ehh ben de tatlıları severim hani.. hiç dayanamam..
Mim yazılarını sevmek veya sevmemek diye bir sorunum yok.. sana takılmayı seviyorum..
Aslında yazarken de okurken de eğlendiğim oluyor... İstemesem kim zorla yazdırabilir ki..
Mim aktivitesi, bloggerlar arasında, insan doğasının gereği bir sosyal ilişki kurma amacı taşıyor diye düşünüyorum.
Ben sadece Mimleme aynı çevre içerisinde kalmasın istiyorum. Aynı Mim aynı isme birakaç kişiden birden gelebiliyor.. sonra da geri gidebiliyor.. sanki belli bir gurubun içerinde dönüp duruyor. yeni halkalar eklesek belki de hiç tanımadığımız yeni bloglar keşfedeceğiz.
Mim aktiviteleri sayesinde blogların dayanışma gücünü artırabilmek çok olası. . genişleyelim büyüyelim ve büyütelim istiyorum.. daha çok insan yazsın.. daha çok insan okusun.. daha çok insan geleceğin dünyasına girsin istiyorum.. Mim konusunda başka söyleyebileceğim bir şey şu anda aklıma gelmiyor..
Blog dünyasından sevmediğim bloglar ve sevdiğim bloglar diye isim vermeyeyim ama şöyle söyleyeyim.
Sevmediğim bloglar ; copy-paste tabir ettiğimiz işler yapanlar. Bu bana kolaycılık olarak geliyor.. Amaçları blog yazmak değil de sosyal bir ortamın parçası olmakmış gibi geliyor.. Bu tip aktiviteler için farklı bir çok alternatif var kullanabilecekleri. Onları kullansalar belki daha verimli olacak kendileri için.
Etkilenmek, örnek almak olayı çok başka..Bunu copy-paste gurubu ile asla bir araya koymam, koyamam da.. Bu kategoridekilerin çok güzel işler yaptıkları hatta bazıları için 'boynuz kulağı birkaç defa geçti' demek olası..
Özgün olan ve kendisini sürekli geliştiren dinamik bloglara bayılıyorum..
Ojeden de , Modadan da, bir filmden de, bir sevgliden de, bir kitaptan da, bir sokaktaki taştan da, bir yemekten de, bir tutam tuzdan da bahsetseler sosyal bir işlevleri var ve özgün bir biçimde dünyayı güzelleştiriyorlar..
Çok sayıda örnekleri var ve ben onları okumaktan çok mutlu oluyorum..
Tadında olan şakalara bayılırım, hayatı asık yüzle yaşamak çok zor diye düşünüyorum.. insan kendisiyle dalga geçebilmeli.. hayata nanik diyebilmeli diye düşünüyorum.. Kişiliğe hakarete varmadıkça, küfürsel özellikle taşımadıkça her tür şakaya, müzipliklere kapım hep açıktır ve yapmayı da severim.. Ama karşımdakinin alınmadığından, üzülmediğinden emin olmam gerek.. Kimi insan hassas olabiliyor, alınganlık gösterebiliyor..
Blog yazmaya yeni başlayan blog yazarı arkadaslarımıza önerilerin var mı?Bu arada sen benden eski bir bloggersın 19 Kasımda başlamıssın blog hayatına,ben 24 Kasımda basladım:) Ve son olarak okuyucularımıza ne söylemek istersin?
Bundan böyle blog ablanım demek ki... büyük olduğuma göre saygı isterim.. öyle habersiz çat kapı mimleyemezsin demektir bu....:) (şaka şaka.. alınma bea)
Bak işte, blog dünyasının başarılı örneklerinden birisi, senin Yasemin Kokulu Blog'un. Özgün olmak, insanlara değer vermek ve tek tek her bir okuyucunla ilgilenmek, içten bir samimiyet ve pozitif duruş sergilemek gibi özelliklerinle hızla popüler oldun.. Hiçbir yüz mimiklerinin yansıtılamadığı tuşlar gibi soğuk nevalelerden bile sımsıcak insan halin i yansıtabiliyorsun ve çok seviliyorsun.. Bunu koruduğun sürece inan sen blog dünyasında çok iyi bir yer edineceksin.
Yeni başlayan arkadaşlara da bunu tavsiye ederim.. Özgün olsunlar, yazdıkları konusunda bir fikirleri olsun, samimi olsunlar ve okuyucuya değer versinler.. ve bol bol okusunlar.. gerisi kendiliğinden gelir.. sabır işidir bu iş.. nasıl popüler olunur kısmını ise sen anlatmalısın .. tecrübe sende..
Son olarak ne söylemek isterim...? Niye son sözüm olsun..? Anladıııım... bu röportaj için son söz.ümü istiyorsun...! (Bazen böyle algılama problemi olabiliyor işte )...
Kendimizi ve birbirimizi, eksileriyle artılarıyla sevmeye ve değer vermeye emek verelim.. Önyargılarımızı kırmaya emek verelim.. Yaşam çok kısa ve çok güzel onu daha fazla çirkinleştirmeyelim. İster blog yazabilelim ister yazamayalım... farketmez... ama insanlığımız yaşamı farklı kılar..
Ve, en önemlisi... unutmayın , Biricit'i tanımak demek bir ayrıcalıktır..
Kendisine tekrar teşekkür ediyorum bana bu fırsatı verdiği için.
Sizlere de şu ana kadar okumak için harcadığınız zaman ve gösterdiğiniz sabır için teşekkür ederim...
Ben sana çok teşekkür ederim Dayatmalarda Kayboluş.Seninle röportaj yapmak benim için onurdur.Hep sevgiyle kal çok keyifli oldu benim için bu röportaj.Dayatmalarda Kayboluş'un bloguna buradan http://dayatmalardakaybolus.blogspot.com/ ulaşabilirsiniz arkadaşlar çok güzel yazıları var beni benden alıp götürüyor..Ayrıca röportajımızın sonunda kendisi çok hoş bir jest yaptı bana bir hikayesini gönderdi,teşekkür ederim.Yayınlamak benim için şereftir.Bir başka Yaz Köşesi Röportajlarında görüşmek üzere..
Esmer Çocuk
Köşede bekleyen kardeşlik..
Esmer yüzünde yıldızlar gibi parlayan iri kara gözleriyle mutlulukla baktı. Küçük kıza bir şey olacak, yetişemeyecek diye çok korkmuştu. Küçük kız da korkmuştu.. Düşerken dizlerini çarpmıştı biraz acıyordu.. Üstü başı da çamur olmuştu.. O yüzden ağlayıp duruyordu.
Esmer çocuk, yanıdaki torbadan bir paket kağıt mendil çıkarttı çabucak açtı.. Kızın ellerine ve üstüne bulaşan çamurları olabildiğince temizledi. Küçük kızın ağlaması da durmuş onu izliyordu.
Canı biraz acıyordu. Teşekkür etti çocuğa. Okula gidiyordu. Yağmur yağdığı için çamurlanmıştı yollar. Caddeyi geçerken acele etmişti araba gelecek diye ve ayağı kayıp düşmüştü. Arabanın yaklaştığını görmüş, ama sırtındaki okul çantasının ağırlığını ayarlayamadığından kalkerken yine düşmüştü. Gözlerini kapatmıştı arabayı görmemek için. Sonra bu Esmer çocuk onu kucaklayarak kaldırıp kurtarmıştı.
Esmer çocuk evine götürmeyi teklif etti. Küçük kız kabul etti. Esmer çocuk kızın üstündeki paltosunu düzeltti, başlığını güzelce taktı, sonra kendi torbasını aldı. 'hadi bakalım tut elimi gidelim' dedi. Küçük kız sordu 'senin palton nerede? Ben beklerim git al, üşürsün' Esmer çocuk paltosunun olmadığını ama üşümediğini söyledi. Küçük kız elini uzattı. Esmer çocuk elini sıkıca tuttu, bir daha düşmesin diye.
Sımsıkı tutan elin sahibine duyduğu güvenle yol boyu bıcır bıcır konuşmuştu küçük kız. Esmer çocuk elinde tuttuğu bu küçük elin sahibinin korunmaya olan ihtiyacı karşısında kendisini çok güçlü büyük bir adam gibi hissetmişti. Oysa henüz oniki yaşındaydı. Yolda küçük kıza bir gofret aldı kağıt mendillerin satışından kazandığı paranın bir kısmı ile. Gofretin paketini özenle açmış eline tutturmuştu.
Küçük kızın evi yakındı. Birinci sınıfa gidiyordu. Bir tane bebek kardeşi vardı. En çok babasının yılbaşında hediye ettiği bebek eviyle oynamayı seviyordu.. Okula gitmeyi de çok seviyordu.. orada bir sürü arkadaşları vardı.. 'Sen kaçıncı sınıftasın?' diye sorduğunda Esmer çocuk cevap vermedi. Küçük kız onun suskunluğunu umursamadan devam etti anlatmaya, aklına ne geliyorsa..
Küçük kızın evinin kapısına gelmişlerdi. Esmer çocuk, küçük kızın işaret ettiği zile bastı. Apartmanın kapısı açıldı. Küçük kızın içeri girmesini bekledi. Arkasından el salladı. Sonra herzaman beklediği, küçük kızın düşüşünü gördüğü köşesine doğru gitti..
Küçük kız her okula gidişinde ve dönüşünde Esmer çocuğun köşesine bakıyordu. Orada olduğunu gördüğü zaman yanına gidiyordu. Esmer çocuk parası olduğu zamanlar ona bir simit veya gofret alıyordu ve yolda elini tutup götürüyordu gideceği yerin kapısına kadar..
Esmer çocuk yapayalnız hayatında küçük kız kardeşi olarak kabullenmişti küçük kızı. Ailesi yoktu. Sokaklarda yaşıyordu. İlk defa kendisini yanlız hissetmiyordu.
O gün, küçük kıza sevdiği gofretten almıştı yine. Küçük kız okuldan çıkınca yanına geldi. Esmer çocuk gofreti verdi. Küçük kız her zaman olduğu gibi sevinçle aldı. Okulda olanları anlatırken evine doğru yürüdüler.. Yine elele tutuşmuşlardı sımsıkı..
Marketten çıkan kadın, kızının elinden tutan tinerci kılıklı çocuğu görünce elindeki torbaları yere fırlatıp can havliyle 'kızımı kaçırıyorlar' diye bağırarak deliler gibi koşmaya başladı.
Adamın teki yakınındaki Esmer çocuğu yakaladı, anne yetişip kızını kucağa aldı.. Diğer adamlar
Esmer çocuğu tartaklamaya başladı... Ne küçük kızın 'yapmayın o benim ağbim' diye haykıran çığlıklarını duyan vardı ne de Esmer çocuğun 'ben bir şey yapmadım ' demeye çalışan sesini..
Polis Esmer çocuğu serbest bıraktı. Anne kızını okula bir daha yanlız göndermedi.
Annesinin elini tutarak giden küçük kız Esmer çocuğun durduğu o köşeye bakmakatan hiç vaz geçmedi belki bir gün ağbisi geri gelir diye..
Biricit derki kardeşlik hep devam etsin,hem gerçek hayatta hemde blog dünyasında,kimse kimseyi kırmasın,yanlış anlamasın,üzmesin,etiketlemeler yapmayalım insanlar üzerinde,bir kalp kırıldığı zaman asla eskisi gibi olmaz..
resimler dayatmalarda kayboluş bloguna aittir.(ahhhh sağ tık engeli ahhh paintle akraba yaptın beni)
hikayenin tüm hakları dayatmalardakaybolus.blogspot'a aittir.
27 Nisan 2012 Cuma
KADINLARA SUNULMUŞ TEK GELECEK EVLİLİK MİDİR ?
Evlilik bir mecburiyet midir?
Evlilik mecburiyet değildir.(ben hariç ben sana mecburum evlilik) Evlilik belli bir olgunluğa ulaşmış kadın ve erkeğin aşkı bulup aynı hayatı paylaşmalarıdır ve mutluluklarını çoğalarak bebek yaparak taçlandırmalarıdır.
Aile kurmaktır evli olanların yaptığı.Fakat halk arasındaki durum ise şudur:Bir kız belli bir yaşa gelmişse yada gelmemişse (13-14 yaşlarındaki kızlar zorla evlendirilmektedir bazı yerlerde halen!!!!!!) kız kısmısı okumaz,evde temizlik yapar işe gitmez gözüyle bakılarak evliliğe mecbur bırakılmaktadır.
Bu toplumsal olan sorun.Bir de kadınların kendi istekleriyle evlenmeleride vardır.Ben buna 'gelinlik sendromu' diyorum.Çünkü o gelinliği her genç kız giymek ister,peri kızı gibi olmak ister.Bu her kızın hayalidir.Peki bizi bu hayale mecbur bırakanlar mı var?Mecbur bırakanlar ailemiz ve çevremiz.Ben yaşını başını almış bekar bir hatun olarak kendi açımdan anlatayım.
Mesela 18-20li yaşlarda evlilik hiç kafamda olmayan bir
durumdu,24-30 arası ise kafamı mesgul etmeye basladı,çünkü çevremdeki herkes evlendi,çoluk cocuğa karıstılar.Ve tabiiki annem ve ananem,komsularımızın baskıları uzerıme bır çığ gibi düşmeye basladı.Bu seferde bişeyi çok istersinde olmaz ya karsıma evlilik görevini yerine getirebilecek birisi cıkmadı bu yüzdende evlenmedim,çünkü ben ona yanlıs kısıydım,oda bana yanlıs kısıydı.Doğru insan denilen zat-ı muhterem kişide bu arada devreye giriyor.
Doğru insanla karsılassaydım şu anda evliydim.Evliliğe tabiiki çevrenin baskısı etkili oluyor dedim,onlara heveslenmek o gelinliği giyme isteği.Fakat bunlar yeterli değil..
Kadının kendini hazır hissetmesi gerekir,bu yaşada bağlı değildir (tabi 13-14 yasındaki kız cocuklarından bahsetmıyorum burada)..
Bazen yaşı daha genç insanlar dahada olgun hissedebilirler kendilerini,evliliğe hazır olarak.Ben 24 yaşlarımdayken bu duyguyu hissettim.Bu duyguya ulasmamdaki nedenler ise; okullarımı bitirmiş olmam,iş hayatımda belli bir deneyime sahip olmam,kendi ekmeğimi kazanıp ayaklarımın üzerinde durabilmem,aşka bağlı olan kalbim(bende bi inanıyorum bi inanmıyorum aska deli miyim neyim)
Sonuç ise hiç bi halt olmadı bekarım yani:))Evlilik mecburiyettir,çünkü yalnız olmak ömür boyu güzel mi sizce?Başkalarının cocuklarını sev sev nereye kadar,bi cocuğunun olması ona bakmak harıka bısey olmaz mı?
En onemlısıde soyunun devam etmesi..Eşinle herseyi paylasmak derdini,sıkıntını,mutluluğunu,neseni..hastalıkta ve sağlıkta ölüm sizi ayırıncaya dek deniyor değil mi?
Fakat bide şu durum var bu blogu actığımda ilk yazımda da belirttiğim evlenecek kızlar yok?evlenecek erkek var mı?
Peki ya beyefendiler?
Beyfendiler acısından bakarsak bu olaya onlar ıstedığı zaman evlenebilirler yaş sorunları yada toplumsal herhangi bi baskı yoktur uzerlerınde..
Zaten sorunda burada baslıyor erkeklerin yetiştirilme tarzları ile kadınların yetiştirilme tarzları aynı değil.
Onlar her konuda serbest oldukları ıcın evlenme konusundada özgürler.Ve zaten bir erkek karar verir evlenmeye,kadın bekler bekler..
30 yasında bır erkeğın bekar olması aferınle karsılanırken,30 yasındakı bekar bı kadının bekar olması oooo sende evde kaldın diye yorumlanır.
Ama şu unutulmamalı 99999mılyon keredır soyluyorum 'Bir kızın evde kalma nedeni şiddetli seçimsizliktir..'
Yanlıs zamanda yanlıs bir evlilik yapacağıma,doğru zamanda doğru insanla evlenirim diyen biricit evde kalmasına çok memnun olmasada hayırlı kısmetini bekliyor,beyaz atlı prensinin bi gün onu bulacağına inanıyor hala yani pesss..
resimler alıntıdır
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)